Osmanlı Fıkraları

Osmanlı Fıkraları Arşivi

Yusuf Kamil Paşa, Mısır'a giderken, uğurlamaya gelenler arasında Nihat Bey'i görünce:
- Söyle bakalım, sana Mısır'dan ne getireyim? Diye sorar, Nihat Bey de:
- Efendim, malumunuz Kanlıca tepesindeki Mihrabat'ta oturuyorum. Tepeye araba çıkmıyor. Buranın beygirlerine de ben binmeye cesaret edemiyorum. Bir Mısır merkebi ihsan buyurursanız sayenizde rahat ederim, der.

Yusuf Kamil Paşa'nın dönüşünde, Nihat Bey hemen koşar. Paşa, gülerek:
- Bak hele şu işe. Benden eşek istemiştin. Şimdi seni görünce aklıma geldi, deyince Nihat Bey, Paşa?nın karşısında hemen eğilir;
- Ne beis var efendim... siz avdet buyurdunuz ya, artık hacet kalmadı.

dersimiz.com

 

Asıl adı Mustafa olan İncili Çavuş, Nasrettin Hoca'dan sonra en büyük Türk fıkra kahramanlarından biridir.
İncili Çavuş unvanını, Padişah 4. Murat'ın başlığına taktırdığı inciden almıştır. Şakacılığı ve hazırcevaplığıyla tanınmış olan İncili Çavuş, İran'a elçi olarak gönderilmişti Hediyelerle ve bir heyetle birlikte İran Şahı'nı ziyaret edip gerekli görüşmelerde bulunarak İran'daki programı tamamlamıştı. Artık İstanbul'a dönülecekti.

İran Şahı, Türk elçilik heyetine görkemli bir uğurlama töreni hazırlatmış, ileri gelenleri ve halkı toplatmıştı. İncili Çavuş'a bir at hediye etmiş ve:
- Bu küheylan benim sana hediyemdir. Yolculuk esnasında binersin, demişti.
Ama bu öyle bir attı ki; uyuz mu uyuz, cılız mı cılız, zayıf mı zayıf, üf desen yıkılacak. Ayakta zor duracak kadar yaşlı.
İncili Çavuş adeta kendisiyle alay edilircesine böyle bir at hediye edilmesi karşısında bozulmuş, ama bozuntuya vermeden ağzını atın kulaklarına götürerek bir şeyler söylemiş. Sonra da kulaklarını atın ağzına götürerek bir süre dinlemiş ve basmış kahkahayı.
Başta Şah olmak üzere vezirler ve halk, şaşkın şaşkın bu manzarayı izledikten sonra Şah sormuş:
- Atla neler konuştun? Sen ata ne dedin? At sana ne söyledi ki, böyle kahkahayla gülersin?
İncili Çavuş şöyle demiş:
- Ben ata sordum, "Ey ruhumun ruhu! Tanır mısın Hz. Nuh'u?" diye

Şah da:
- Eee! At ne dedi? deyince, İncili Çavuş:
- Valla, at bana şöyle dedi: "Nuh da ne ki be gardaş Sırrımı kimseye etme faş Ben Hz. Adem'e taş taşımışam, taş."

fıkraoku.com

 

II. Abdülhamit zamanında Enderun'da Tıfli lakabı ile meşhur bir zat vardı.
Bir gece körkütük sarhoş olmuş ve Karacaahmet mezarlığına giderek, ölen arkadaşının başında nara atmış ve kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Ancak bölgenin güvenliğinden sorumlu subaşı kendisini yakalayıp karakola götürür.
Komiser Tıfli'yi şöyle bir süzdükten sonra sordu:
- Gece yarısı mezarlıkta ne işin vardı?
- Arkadaşıma üç İhlas, bir Fatiha okuyordum, komiserim, dedi.
Bu duruma öfkelenen komiser:
- Ulan, nara atarak ve kahkahayla Fatiha okunduğu nerde görülmüştür? deyince Tıfli şu cevabı verdi:
- Komiserim sen bilmezsin, orada yatan ancak bundan anlar.

fıkraoku.com

 

Yıldırım Bâyezid Han, Timur?un Sivas şehrini harap ettiğini ve oğlu Şehzade Ertuğrul'un da şehit düştüğü haberini alınca çok müteessir olmuş ve bir sabah Uludağ eteklerinde, gamını dağıtmaya çalışırken, koyun güden bir çobanın hazin hazin kaval çaldığını görmüş.
Çobanın bu hâline gıpta eden Sultan, çobana:
- Çal çoban, çal, ne derdin var ki? Sivas gibi kalen mi yıkıldı, Ertuğrul gibi şehzaden mi şehit edildi?? diyerek hüznünü ifade etmiş.

Çamlıca Basım Yayın

fıkraoku.com

 

Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u zapt edince, şairler kasideler yazıp "Fetih Vakası"nı kutluyor, o da kendilerine bol bol câizeler veriyordu. Bir gün, Anadolu'dan yeni gelmiş bir saz şairi şu iki vezinsiz mısraı gönderdi.
Devletli hünkârım, sabahınız hayrolsun, Yediğin bal ile kaymak, güzergâhın çayır olsun!
Fatih'in şairi huzuruna davet ederek pek çok ihsanlarda bulunması, yakınlarının itirazına sebep oldu;
- Efendimiz, bundan çok daha beliğ kasidelere daha az câize verdiğiniz halde, bu cahil herifin iki satırına acaba neden bu kadar kıymet verdiniz? dediler.
Sultan Mehmet şu cevabı verdi:
- Bunu hepsinden daha samimi bulduğum için; çünkü adamcağız, ömründe en lezzetli yiyecek olarak bal ile kaymağı biliyor. En güzel yer olarak da çayırı... Başka bir şey görmemiş ki, bana onları lâyık görsün!

Asaf Ali

 

Mısır seferi sırasında yapılan masrafın çokluğundan dolayı hazinede sıkıntı hasıl olmuş ve o vaktin usulünce tüccarın birinden birkaç bin altın istikraz olunmuş idi. O esnada alacaklı öldü, pek çok malla iki çocuk bıraktı. Defterdar gûyâ bir define bulmuş gibi tüccarın öldüğünü, metrûkâtının çokluğu ile beraber evlatlarının ihtiyaçları bulunmadığını ileri sürerek ödünç alınan para geri verilmedikten başka, bıraktığı servetin bir kısmının da müsaderesini Sultan Selim'den istîzân etti. Yavuz takriri okuduktan sonra baş tarafına şunu yazdı; - - -- Müteveffaya rahmet, malına bereket, evladına âfiyet, gammaza lânet!

fıkraoku.com

 

Fatih Sultan Mehmet bir harbe giderken asıl amacını gizlemeye çok özen gösterirdi. Ordu ile Karadeniz tarafına doğru yollanırken de Cenevizlilerin elinde bulunan Amasra üzerine mi, isfendiyar oğullarının devletine son vermeye mi, yoksa Trabzon Rum imparatorluğu?nun ortadan kaldırılması için mi gittiği bilinmiyordu. Kadıasker nereye gidileceğini bilmek istedi ve sordu. Fatih Sultan Mehmet hiddetle şu cevabı verdi:
- Eğer sakalımın tellerinden biri ne yapmak istediğimi bilseydi onu hemen koparır, yakardım!

fıkraoku.com

 

Ahmet Vefik Paşa vali olduğu sırada Bursa'da çok ağır bir kış olmuş ve her taraf karla dolmuş Vali o zamanlar fermanlı olarak Uludağ'ın karlarını toplayıp satmak hakkına sahip olan buzcubaşıya emir salmış:
- Çabuk şehirden karları toplat, demiş. Buzcubaşı ise:
- Pekâlâ, sabah olsun toplarım, cevabını vermiş.
- Fakat o gece bir lodos esmiş ve bütün karları eritmiş Ertesi sabah buzcubaşı valiye gitmiş ve:
- Vali paşamız, hani benim karlarım? Onları sizden isterim, çünkü toplatmasaydım bana ceza verecektiniz Şimdi zararımı ödeyin, ben onları toplatıp kuyulara dolduracaktım, yarın da satıp para kazanacaktım, demiş.
Ahmet Vefik Paşa'da ona:
- Senin karlarını Uludağ'a toplattım Git oradan al, demiş.

fıkraoku.com

 

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
? Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş.
Vezir:
? Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış:
? İyi, ben de bilirim.

fıkraoku.com

 

Sarıklı hoca, medresede ders anlatırken, genç mollalardan biri parmak kaldırmış:
- Susadım hocam!
Hoca sinirlenmiş:
- Öyle denmez. "Derunum ateş-i nar ile püryan idi günden, bir kadeh lebriz ab-ı hoşgüvar, nuş eyleyerek, teskin-i ateş ve bu suret ile iktisab-ı ferah-ı bişumar eylemeliyim" demeliydin. Cahiller gibi susadım, demek olur mu?

Aradan zaman geçmiş, bir gün sınıftaki sobadan sıçrayan bir kıvılcım, gelip hoca efendinin sarığının kıvrımına girmiş. Molla hemen parmağını kaldırmış:
- Ey hace-i bi misal, v'ey üstad-ı zi kemal, bu şakird-i pür kemal, şol vechile arz-ı hal eyler ki; bu hikmet-i mütteal, nar-ı mangaldan bir şerrare-i cevval pertab ile ser-i al?ül alinizdeki sarığı iş'al eylemiştir.

Hoca, elini sarığına atar atmaz, sarık tutuşur, hemen pencereden fırlatır ve öfkeyle talebesine çıkışır:
- Bre mel?un, sarığın tutuştu desene!
- Aman hocam, cahiller gibi, yandı, tutuştu denir mi?

fıkraoku.com

 

Fıkra Ekleyin

Komik Fıkralar Ana Sayfa

Diğer Osmanlı Fıkraları:

1[2]3

Osmanlı Fıkraları Arşivi