Canlılar ve Çevre

Canlılar ve Çevre

YAŞADIĞIMIZ ÇEVRE

çevreCanlı ve cansız varlıkların bulunduğu ortama çevre denir. Canlılar yaşayabilecekleri ortama göre çevrede barınırlar. Hayatın düzenli olarak devam etmesi ve canlıların yaşamının devamlılığı için çevreye gereken önemi vermeli, kirletmemeli, zarar verecek davranışlarda bulunmamalıyız.

 

♦ Yeryüzünde bulunan farklı yaşam alanlarında farklı canlılar yaşar.

♦ Canlılar yaşadıkları ortama uyum sağlar.

♦ Tüm canlılar yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar.

♦  Her canlı gereksinimi olan enerjiyi besinlerden sağlar. Bu nedenle bütün canlılar beslenmek zorundadır.

♦ Bitkileri yiyerek beslenen canlılara ot yiyenler (otoburlar) denir.

♦  Hayvanları yiyerek beslenen canlılara et yiyenler (etoburlar) denir.

♦ Bazı canlılar hem et hem ot yiyerek beslenir, bunlara hepsçil denir.

♦ Bir yaşam alanında canlılar arasındaki beslenme ilişkileri besin zinciriyle gösterilir.

♦ Besin zincirinde yer alan her canlı, başka bir canlı için besin kaynağıdır.

♦ Besin zincirindeki halkalardan birinin yok olması veya bozulması, zincirdeki diğer canlılara da zarar verir.

 

besin zinciri

 

CANLILARIN YAŞAM ALANLARI

Canlıların kendi özelliklerine göre doğal yaşam alanları vardır. Canlıların yaşayabilmeleri için belirli sıcaklığa ihtiyaçları vardır.

Canlıların yaşam alanları hava, su ve kara alanlardır.

Sulu ortamda pek çok canlı yaşar. Mikroskobik canlılar genellikle suda yaşarlar. Balıkların bir kısmı tatlı suda bir kısmı tuzlu suda yaşarlar.  Yengeç, ıstakoz, midye, mürekkep balığı suda yaşayan canlılardandır. Suda çözünmüş oksijenden faydalanırlar. Güneş ışığı deniz diplerine kadar inemediğinden dibe inildikçe canlı çeşitliliği de azalır.

Karada da birçok canlı yaşar. Orman, dağ, çayır, göl gibi alanlar karada bazı canlıların yaşam alanlarıdır. dersimiz.com Kedi, köpek, ayı, inek gibi canlılar karada yaşarlar.

Kurbağa, su aygırı, timsah, su kaplumbağası, kunduz gibi hayvanlar da hem karada hem suda yaşayabilen hayvanlardır.

İnsan eliyle oluşturulan yaşam alanları da vardır. Bunlar doğal olmayan yaşam alanlarıdır. Havuz, akvaryum, tarla, saksı bunlara örnektir.

 

ÇEVREMİZDE KİRLİLİK

Her canlının yaşaması için doğal yaşama alanlarına yani çevreye ihtiyacı vardır. Çeşitli çevrelerde yaşayan canlılar uyum içinde birlikteliklerini devam ettirirler. Çevrenin kirlenmesi demek bu uyumun bozularak tabiatın dengesini bozmaktır.çevre kirliliğinin en baş faktörü ise insandır.

çevre kirliliği

İNSANIN ÇEVREYE ETKİSİ

  • İnsanın etkisiyle çevre hızla değişmektedir.
  • Yakın çevremizde ve ülkemizde pek çok çevre sorunu vardır.
  • Ülkemizde ve Dünyada insan etkisiyle nesli tükenmekte olan pek çok bitki ve hayvan türü vardır.
  •  Yakın çevremizde çevreyi bozan, doğal yaşam alanlarına zarar veren kişileri uyarmalıyız.
  • Besinleri mikroskobik canlıların etkilerinden korumak ve uzun süre saklayabilmek için çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemlerin başlıcaları tuzlama, konserve yapma, pastörize etme, buzdolabında saklama, dondurma ve yüksek sıcaklıkta pişirmedir.

 

CANLILARIN NEDEN NESLİ TÜKENİYOR?

Eski çağlarda insanlar, beslenmek ve korunmak için hayvanları öldürüyorlardı. Ama yüzyıllar içinde insanın hayvanları öldürme nedenleri çok çeşitlendi ve giderek bir katliama dönüştü.

 

SEBEPLER

Yanlış İnançlar: Hayvanlar konusunda insanlar, birçok yanlış ve boş inanca sahipler. Kendileri için yararlı pek çok hayvanı bu yanlış inançlar nedeniyle yok yere öldürüyorlar. Örneğin tarlaları, köyleri farelerden temizleyen baykuş, "uğursuz" olduğu yolundaki yanlış inanç nedeniyle öldürülüyor. Leşleri yiyerek hastalık ve mikropların çoğalmasını engelleyen sırtlanlar, "çirkin" oldukları gerekçesiyle yok ediliyor. Aynı biçimde kurt, karga, yılan, örümcek ve daha pek çok tür, yanlış inançlar nedeniyle öldürülüyor.

 

Korunmak: Çok eski çağlardan beri insanlar korunmak amacıyla hayvanları yok ediyorlar. O günlerde insan, korkak ve korunmasız bir yaratıktı. Silahları ilkeldi ama zekâsı sayesinde kendisini tehdit eden hayvanları tuzağa düşürüp yok ediyordu. Tarih öncesi çağlardan kalma mağara resimlerinde, ilk insanların vahşi hayvanlara karşı düzenledikleri avlar sahnelenir.

 

Oyun ve eğlence: İnsanlar, basit ve acımasız zevkler için yüzyıllardan beri hayvanlara doğalarına aykırı olarak davranıyor. Onlara ya işkence ediyor ya da öldürüyorlar. Roma İmparatorluğu döneminde aslan ve leoparlar arenalarda öldürülürdü. Günümüzde, horoz ve köpekler vahşice dövüştürülüyor. İspanya ve Meksika'daki boğa güreşlerinde yüzlerce boğa, acı çeke çeke yaşamını yitiriyor.

 

Beslenmek: Hayvanlar, insanların en önemli besin kaynaklarından biri. Bir başka deyişle, insan yaşamak için hayvanlara muhtaç. Eski çağlarda sürek avına çıkarak yaban koyunu, yaban öküzü, yabankeçisi, geyik gibi hayvanlardan yiyeceğini sağlayan insan, bu alışkanlığını günümüzde de sürdürüyor. Bugün en önemli besin kaynaklarımızı evcil hayvanlar ve deniz canlıları oluşturuyor. Tüm dünyada her gün beslenmek için milyonlarca ineği, koyunu, tavuğu, balığı, hindiyi, yılanı öldürüyoruz.

 

Moda ve aksesuar: Kürk için birçok türden binlerce hayvan öldürülüyor. Çanta, şapka, kemer ya da biblo yapmak için fillerden timsahlara, yılanlardan ceylanlara kadar birçok hayvan acımasızca yok ediliyor. Hem de yasadışı yollarla ve son derece acımasız yöntemler kullanılarak. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye'de, kürkleri nedeniyle birçok tilki, doğaya bırakılan zehirli yemlerle öldürüldü. Soyları tükenme noktasına gelen, günümüzde koruma altına alınan karacalardan birçoğu, ayaklarından baston yapmak için katledildi. Gösteriş için de yüz binlerce hayvanın ölümüne neden oluyoruz. Yalnızca gösteriş için, soyu tükenme noktasına gelmiş olan kaplan, geyik, leopar gibi hayvanlar öldürülüyor. Bu hayvanların post, boynuz, diş gibi organlarıyla bazı insanlar evlerini süslüyor.

 

Avcılık: İnsan yüzyıllardır avlanıyor. Ama avcılık hiçbir çağda 20. yüzyıldaki kadar katliam boyutlarına ulaşmadı. Günümüzde, Türkiye'de 4 milyon kayıtlı avcı olduğu sanılıyor. Hayvanların sayısı ise bu rakamın çok  altında. Örneğin soyu tehlikede olan dikkuyrukların sayısı 15 bini geçmiyor. Ayı sayısı ise 2 bin civarında...

 

Bilimsel deneyler: Kobay sözcüğü, çoğu kişi için "laboratuvarda deney amacıyla kullanılan canlı" anlamına gelir. Ama bu sözcük, laboratuvarlarda deney amacıyla en çok kullanılan hayvan olan "kobay"dan kaynaklanır. Yaklaşık 30 santimetre boyundaki kobaylar çok kolay evcilleşirler. Güney Amerika kökenli bu hayvanların yaşamı laboratuvarda başlayıp, laboratuvarda biter. Kobayların yanı sıra, insanın fizyolojik yapısıyla benzer özellikler gösterdikleri için beyaz fareler, maymunlar, köpekler de çeşitli deneyler amacıyla laboratuvarlarda işkence görüyor ve öldürülüyor. Tropikal bölgelerde yaşayan birçok yılan, zehirleri alınmak üzere doğal ortamlarından koparılıp yok ediliyor.

 

Ticaret: Vahşi ve egzotik hayvan ticareti tüm dünyada olağanüstü boyutlarda. 

Bunun yanı sıra derisi, dişi, kürkü, kemikleri ve kabukları için, fillerden timsahlara, deniz kabuklularından tilkilere kadar, birçok türde hayvan acımasızca öldürülüyor. Örneğin tropik ülkelerde tuzaklarla yakalanan papağan, maymun gibi birçok tür, Türkiye'nin büyük illerindeki hayvan mağazalarında rahatlıkla satılıyor.

 

SONUÇLAR

Havayı kirliliği: Kirli hava yalnız insanların değil, hayvanların da zehirlenip ölmelerinin nedeni. Asit yağmurlarına neden oluyor, asit yağmurları da yeryüzündeki ormanların ölümüne...Ormanlar ise yaban hayvanların evi...

 

Nüfus artışı: İnsan nüfusunun hızlı artışı, hem insan hem hayvan hem de bitkiler açısından büyük tehlike. Çünkü artan insan nüfusu, doğa ve orman alanlarının tahrip edilmesine neden oluyor. Yeni kentler kuruluyor, yeni yollar yapılıyor, yeni tarlalar açılıyor. Orman alanları, sanayi tesisleri yapılmak için kesilip biçiliyor. Dolayısıyla hayvanlara  yaşayacak yer kalmıyor. Örneğin "caretta caretta" türü denizkaplumbağaları, Fethiye ve Akdeniz koylarımızdaki kumsallara yumurtalarını gömerek çoğalırlar. Ama son 20 yıldır hızla gelişen turizm sektörü, Türkiye'nin bütün ıssız koylarının otellerle, güneşlenen insanlarla dolmasına neden oldu...

 

Ormanlar: Ormanlar doğal yaşamın en önemli alanları. Ama yakarak, keserek ormanları yok ediyor, dolayısıyla burada yaşayan böcekten ayıya, kelebekten kuşa kadar birçok hayvanın soyunun tükenmesine neden oluyoruz. Özellikle yaz mevsiminde Ege ve Akdeniz bölgelerinde çıkan yangınlar hayvanlara büyük zarar veriyor. Bu yangınlarda belki de hiç keşfedilmemiş türlerin son üyeleri de yanıp kül oluyor.

 

Savaşlar: Savaşlarda atılan bombalar, kimyasal silahlar, hareket halindeki binlerce zırhlı araç ve asker, vahşi doğaya büyük zarar veriyor; buralarda yaşayan canlıların yaşam ortamlarını yakıp yıkıyor.

 

Göl ve bataklıklar: Devlet Su İşleri gibi bazı kurumlar, tarım arazisi kazanmak ve su rezervi elde etmek için göl ve bataklıkları kurutarak yaban hayvanların soylarının tükenmesine neden oluyor. Yurdumuzda yalnızca Hatay'daki Amik Gölü'nde yaşayan yılan boyun isimli kuşun soyu, gölün kurutulmasıyla yok oldu. Göl ve bataklık kurutma işlemi günümüzde de sürüyor.

 

Otoyol kazaları: Gelişen ulaşım sektörü, bütün doğal alanlardan otoyol geçmesine neden oldu. Hızlı giden taşıtlar bu yollarda birçok yaban hayvanın ölümüne neden oluyor. Otoyollarda yaptığınız gezilerde çevrenize dikkat edin! Aracınızın camına, özellikle yazın pek çok böcek çarparak ölecek. Yol kenarlarında araçların çarpması sonucu yaşamını yitirmiş birçok kedi, köpek, kirpi, yılan, kaplumbağa, kuş cesedi göreceksiniz. Uçakların pervaneleri ve jet motorları da yüzlerce kuşu öldürüyor.

 

Tarım ilaçları: Bitkilere zarar veren böcek, fare gibi canlılarla mücadele etmek için tarlalara atılan yapay gübreler ve zehirler, milyonlarca hayvanın da ölüm nedeni. Tarım ilaçları nedeniyle soyları tükenen hayvanlara en güzel örnek, kelaynaklar. Göçmen kuşlardan olan kelaynaklar, yazın Afrika'dan göç edip Urfa'nın Birecik ilçesine geliyorlardı. 1950'li yıllarda, bölgede 600 çiftten fazla kelaynak görülüyordu. Ama yine o yıllarda zararlı böcekler için kullanılmaya başlanan tarım ilaçları, kelaynakları da yok etti. Çünkü kelaynakların yiyeceğini bu zararlı böcekler oluşturuyordu. 1970'li yıllara gelindiğinde, kelaynakların sayısı 50'nin altına düşmüştü. Koruma altına alındılar ama, artık her şey için çok geçti. Bugün Birecik'teki koruma istasyonunda üretilmiş olan kelaynaklar, göç etme özelliklerini yitirmiş durumdalar.

 

ÇEVREMİZİ KORUYALIM!

 

NELER YAPABİLİRİZ?

  • Sınıflarımızı temiz tutalım.
  • Kâğıt ve yiyecek- içecek artıklarını çöplere atalım.
  • Okul bahçemizi, evimizin önünü temiz tutalım.
  • Ağaçlandırmaya özen gösterelim.
  • Kâğıt, plastik, cam, pil gibi geri dönüşümü mümkün olan maddelerin  geri dönüşümünü sağlayalım.
  • Parfüm ve deodorant kullanımını azaltalım.

dersimiz.com Ekledi

Canlılar ve Çevre